3 Nisan 2008 Perşembe

DELFT

Delft, gezimiz boyunca Hollanda’da gezdiğimiz 4 şehir ve Belçika’da gezdiğimiz Anwers ve Brüksel şehirleri içerisinde en beğendiğim yer oldu. Zaten bu yüzden 1 günde gezilebilen bu küçük şehre gezimizin ilerleyen günlerinde bir kere daha geldik.

Delft kaldığımız yer olan Rotterdam’a trenle yarım saatlik bir mesafede ve Rotterdam ile Amsterdam arasında yer alan küçük bir öğrenci şehri. Şehirden arabaları, bisikletleri ve dükkanların üzerindeki tabelaları kaldırırsanız kendinizi 17. yüzyılda yaşıyomuş gibi hissedebilirsiniz. Evler, yollar, köprüler her şey hiç değişmeden ve bozulmadan nasıl bu kadar korunarak bu günlere taşınabilmiş oldukça şaşırdım.

Delft eski Avrupa kentleri gibi bir yerleşime sahip. Ortada törenlerin yapıldığı ve pazarın kurulduğu bir meydan, bu meydan’ın bir tarafında şehirdeki diğer yapılara nazaran oldukça görkemli bir kilise, meydanın diğer tarafında da hükümet binası yer alıyor. Bu şehir aynı zamanda kraliyet ailesinin cenaze törenlerinin yapıldığı ve mezarlarının da bulunduğu bir şehir. Yani kraliyet ailesi için özel bir önemi var. Ayrıca Hollanda’nın ünlü ressamlarından Johannes Vermeer’in (Bkz: inci küpeli kız) bir zamanlar yaşadığı ev de bu şehirde bulunuyor ve günümüze kadar korunarak gelmeyi başarmış. Hatta Delft’i gezdikten sonra gezdiğimiz müzelerden birisinde bulunan Vermeer tablolarından birinde şehirde şu anda da gezilebilen eski kiliseyi resmettiğini görmüştük.

Delft şehrinin ülkede en önemli üniversite şehirlerinden birisi olduğunu ve şehirde çoğunlukla öğrencilerin yaşadığını söylediler. Bizim gezdiğimiz dönem yaz dönemi olduğu için ortalıkta çok fazla öğrenci göremesek de bu kadar küçük bir şehirdeki cafe ve barların sayısından burasının öyle bir şehir olabileceğini tahmin ettik :)

Şehir, meydanıyla, Pisa kulesi gibi yana yatmış eski kilisesiyle, ihtişamlı yeni kilisesiyle, Hollanda’nın olmazsa olmaz kanallarıyla, inci gibi yanyana dizilmiş bakımlı evleriyle, dar sokaklarıyla gerçekten çok güzeldi.

Biz bu şehirde yapılabilecek en iyi şeyi yaparak kendimizi şehrin sokaklarına bıraktık. Daracık sokaklarda gezdik,köprülerden geçtik, tam kaybolduk derken kendimizi yine meydanda bulduk, meydanda oturup bir yandan insanları seyrederken bir yandan da biramızı yudumladık, fırında ısıtılmış sıcak elmalı turta yedik ve bu şehre kesinlikle bayıldık…


















Hiç yorum yok: